Göz Teması Kurmak Neden Önemli?
İki kişinin kalabalık bir odada gözlerini birbirine kenetleyerek seyircilere verdiği etki romantik filmlerin vazgeçilmez sahnesidir. Fakat asıl konu şu ki oluşan bilinç dışı etkiler inançtan başka hiçbir şey değildir.
Hiç şüphesiz çoğu kişinin gürültülü ve kalabalık bir odada bakışlarının kilitlendiği biri olmuştur. Bir film sahnesine benzer gibi. Dünyanın geri kalan kısmı grileşerek kaybolurken, ruh eşiniz ve siz karşılıklı birbirinize bakıyorsunuz, geri kalan insanlar da size bakıyordur.
Elbette ki, göz teması her zaman bu kadar heyecan verici olmaz, nihayatinde gündelik konuşmaların doğal bir parçasıdır göz göze gelme durumu, fakat bu her zaman oldukça önemlidir. İnsanların karakterleri hakkında, gözlerle ne kadar karşılaştıklarına ya da onlarla konuşurken uzağa bakmalarına dayanarak bazı varsayımlarda bulunulur. Ve sokakta ya da halka açık başka bir yerde herhangi birinin yanından geçildiği zaman göz teması kurulmadığı takdirde reddedilmiş gibi hissedilebilir.
Mesela; yinelenen bir bulguya göre “gözlemleyen” gözlerin dikkati çektiğini, çevrede başka neler olduğunun daha az farkında olunmasını sağladığını (daha önce bahsedilen ‘grileşerek kaybolması’) ortaya attı. Bunun dışında, birinin bakışları ile karşılaşmak, biz tam o anda bize bakan başka bir bireyin zihniyle uğraştığımız gerçeğini kavrarken, bir dizi beyin işlemleri başlatır. Yani sonuç olarak, başka bireylerin bakış açılarını yansıtan faaliyetlerinin farkına varılır ve bu da daha bilinçli bireyler oluşmasını sağlar.
Bu etkiler, bir şempanze ya da maymunun bakışlarıyla karşılaşılırsa çok yoğun bir şekilde hissedilebilir: karşılarındakini inceliyor ve yargılıyor oldukları hissine kapılmamak imkansız olur. Aslında, göz teması kurduğunu düşündüğünüz bir portreye bakmanın bile, sosyal biliş ile ilgili beyin aktivitesinin, yani başkalarını ve kendimizi düşünmeye dahil olan yerleri tetiklediği gösterilmiştir.
Takdir edersiniz ki diğer bir zihnin nesnesi olduğumuzu fark etmek son derece rahatsız edicidir. Japon araştırmacılar tarafından bu konu ile ilgili yapılan bir deneyde, gönüllüler bir suratın videosuna bakarken aynı anda farklı isimlerle eşleşecek eylemleri içeren bir kelime yarışmasını tamamlamışlardır. (Anlaşılması için örnek vermek gerekirse, ‘süt’ kelimesi söylendiğinde uygun cevap ‘içecek’ olacaktır.) En önemlisi; gönüllüler videodaki yüzün onlar ile göz teması kurduğu esnada kelime türetmede çok zorlanmışlardır. Araştırmacılar ise bu etkinin, bir videodaki yabancı bir bireyle bile olsa, göz temasının bilişsel rezervleri boşaltacak derecede yoğun olduğunu düşünüyor.
Benzer bir araştırmaya göre ise başka birinin direkt bakış açısının etkisi altında kalmanın aynı zamanda kısa süreli olarak bireylerin belleğini (veriyi kısa süreli olacak şekilde akılda tutma ve kullanmayı sağlayan bellek), zihin kontrolünü ve hayal gücünü, zihnin alakalı olmayan verileri bastırma becerisini engellediğini ortaya koymuştur. Bu etkileri birinci elden, belki farkında olmadan, başka biri ile konuşurken göz iletişimi kesildiğinde ne söylendiğinin ya da ne düşünüldüğünün üstüne daha iyi konsantre olunduğu anlaşılabilir. Bazı psikologlara göre, küçük çocukların soruları cevaplamasına yardımcı olacak bir yöntem olarak uzaklara bakmak bile doğru bir davranış olarak değerlendirilir.
Araştırmalar bunun dışında göz teması kurulan başka kişi ile ilgili olan algıyı da şekillendirdiğini gösteriyor. Mesela, genelde göz teması kuran insanları daha samimi, daha bilinçli ve daha akıllı olarak (en azından Batı kültürleri için bu şekilde) algılar ve onların söylediklerine inanmaya yatkın bir hale gelinir.
Elbette çok fazla göz teması veya dik bakışlar kimi zaman rahatsız edici, kimi zaman da korkutucu olabilir. Bir bilim müzesinde son zamanlarda yapılan bir çalışma esnasında psikologlar tercih edilen göz teması süresini kurmaya çalıştılar ve ortalama olarak üç saniye sürdüğü sonucuna vardılar (ve hiç kimse dokuz saniyeden daha uzun süren bakışları tercih etmedi).
Karşılıklı bakışmanın belgelenmiş olan başka bir etkisi ise bir odada gerçekleşen göz teması anının neden o kadar çekici hissettirdiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Son zamanlarda yapılan araştırmaya göre, karşılıklı bakışın bireyler arasında bir çeşit kısmi birleşmeye sebep olduğunu ortaya koydu: Göz teması kurulan yabancılar, karakterleri ve görünümleri açısından bize daha çok benziyorlar. Belki de doğru bağlamda, herkes başka insanlarla konuşmak ile meşgul olduğunda, bu etki size bakan kişi ve sizin özel bir anı paylaştığı hissine bürünmenize katkı sağlar.
Göz teması kimyası burada da bitmiyor. Yaklaşma tercih edilirse, bakış ortağı ve siz göz temasının göz bebeği taklitçiliği ya da göz bebeği bulaşıcılığı olarak bilinen bir zaman zarfında birbirleri ile birleştiğini göreceksiniz, bu göz bebeklerinin karşılıklı olarak nasıl senkronize olduğunu ve genişlediğini açıklar. Bu olay bir bilinçaltı sosyal taklit şekli, bir çeşit oküler (gözle ilgili) dans olarak yorumlanır ve aslında romantik bir yaklaşımdır.
Fakat son zamanlarda bu konu hakkında bazı şüpheler mevcuttur. Araştırmacılar bu fenomenin sadece diğer bireyin gözlerinin parlaklığındaki değişimlere bir cevap olduğunu söylüyor. (Bireyler birbirlerine yaklaştığı esnada, karşısındaki bireyin göz bebeği genişlediğinde, bu olay sahnenin karanlığını arttırır, böylece bireyin kendisinin de göz bebeklerinin genişlemesine sebep olur.)
Bu da göz bebeği genişlemesinin psikolojik herhangi bir anlamı olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında, en azından 1960’lı zamanlara geri dönülecek olursa, psikologlar; estetik, duygusal ya da zihinsel ilgi ile olsun olmasın, daha çok uyardığında ya da uyarıldığında (fizyolojik manada) göz bebeklerinin büyüme, genişleme şeklini araştırdılar. Bu, daha çok genişlemiş göz bebeklerine sahip suratların izleyici kitlesi tarafından daha çok çekici olarak algılanıp algılanmadığı hakkında tartışmaya sebep oldu.
Yüzyıllar öncesinde bile büyük göz bebeğine sahip bireylerin daha çekici olduğuna yönelik bir halk inanışı vardı. Tarihin bazı zamanlarında kadınlar, kendilerini daha çekici bir hale getirebilmenin bir yolu olarak göz bebeklerini bilerek genişletebilmek için bir bitki özü bile kullanmışlardır. (Bitkinin bilimsel adı ise Atropa belladonna / Güzelavrat otu).
Fakat biri dikkatli bir şekilde size baktığı zaman size mesaj gönderenin sadece göz bebekleri olduğunu düşünülmesin. Son zamanlarda yapılan başka araştırmalar, göz kaslarından karışık duyguların okunabileceğini gösteriyor, yani bir bireyin gözlerini kocaman açması veya kısması gibi. Mesela, iğrenme gibi bir duygu bireylerin gözlerini kısmasına sebep olduğun zaman, bu göz ifadesi, yüz ifadesi gibi, aynı zamanda başkasına karşı da iğrenme işaretidir.
Başka bir önemli göz özelliği ise limbal halkalarıdır: yani irisi çevreleyen koyu halkalar. Limbal halkaların sağlıklı ve genç insanlarda daha belirgin olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek iken, yeni araştırmalar ise ilişki arayan heteroseksüel kadınların erkeklerde belirgin limbal halkalara sahip olanları daha çekici bulduğu kanısına varmıştır.
Bütün bu araştırmalar sonucu, gözlerin ruhun aynası olduğu hakkındaki eski atasözünün bir gerçekliğinden daha çok olduğunu gösterir. Aslında, başka birinin gözünün içine derinlemesine bir şekilde bakmanın inanılmaz derecede güçlü bir etkisi vardır. Hatta gözlerin beynin direkt dünyaya açılan tek kısmı olduğu da söylenir.
Bir başkasına baktığınızda sadece şunu düşünün: bu şeyler hakkında daha çok şiirsel olmak istiyorsanız, belki de ruhlara dokunmak ya da beyinlere dokunmak en yakın olanıdır. Bu yoğun samimiyet göz önüne alındığı zaman, belki de ışıklar karartılıp, başka bir bireyin gözlerine durmadan 10 dakika bakılır, belki de daha önce hiç yaşanmadığı kadar garip şeylerin gerçekleşmeye başladığının fark edilmesi şaşırtıcı olmaz.
Bilgilendirme için teşekkürler
Göz teması sözsüz iletişim biçimidir. Güzel bir yazı, emeğinize sağlık.